24 Haziran 2012 Pazar

Seyfi için...



Seyfi Teoman’la tanışmam, çoğu sinema izleyicisi gibi Tatil Kitabı ile oldu. Ama en uzun sohbetlerimizi Bizim Büyük Çaresizliğimiz zamanında yaptık. Bir de Yamaç Okur’un ayarladığı bir öğle yemeği var hafızamda. Ama kısa süren tanışıklığımda, en kalıcı sözler ve keşke daha uzun soluklu bir arkadaşlığım olsaydı dedirten içtenlik, Kadıköy’de Haldun Taner Sahnesinin önünde, ikişer sigaraya bir plastik bardak çayı katık ettiğimiz nemli bir yaz gününde yaşandı. İkimizin de çok sevdiği bir romanın sinema uyarlamasını yapıp bitirmişti, izlemiştim ve aklıma takılan soruları samimiyetle dinleyip cevaplar verdi. Yaptığı filmle hesaplaşmasını bu kadar rahatlıkla sürdürebilen, ama bir yanıyla da filmine bu kadar inanarak sahip çıkan birini görmek, benim de kendimi gözden geçirmeme neden olmuştu. O akşam defterime yazdıklarım, Seyfi’nin sadeliği içinde kalabalık kaçacaktır.

Kaza. Bekleyiş. Acı haber. Veda.

Bu yazdıklarımın hepsini ofsayta düşüren bir hüzün. Ağır ve oturaklı bir küfür.

Kısa süreliğine ‘gerçekten’ parçası olduğum ama kendimi hep içinde hissettiğim Altyazı dergisinin her sayısının arşivlik olduğuna inanırım. Ama bu sayının, Haziran 2012 tarihli ve 118 numaralı sayının daha öte bir anlamı var. Bu sayı “Seyfi için…”


Dostlarının, yol arkadaşlarının ve Seyfi’nin satırlarını okurken çok değerli bir hayatın izini sürdüm. Kendi hayatımla hesaplaştım. Dostluklarımla hesaplaştım. Yapabildiklerimle, yapamadıklarıma… Asla yapamayacaklarımla. Ne olursa olsun yapmayacaklarımla… 

Seyfi, kısa ömrünün ardında bir hesaplaşma gecesi daha bıraktı bana. Böylesi hesaplaşmalara hepimizin ihtiyacı var galiba. İnanın, Seyfi için yazılanlardan ve onun sözlerinden daha iyi bir rehber bulmazsınız. 

Tavsiyem belli: Altyazı’nın bu sayısını mutlaka alın. 

Seyfi için söyleyeceğim son söze gelince… Yok öyle bir söz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder