24 Haziran 2012 Pazar

Kedileri sever misiniz ?

"Hayvanları, özellikle de kedileri sevmeyen bir insan tümüyle sevgisizdir, insanları da sevemez." Kedi tutukunlarının sıklıkla tekrar ettiği bir sözdür bu. Hatta geçenlerde tanık olduğum bir kedi sevmek-kedi sevmemek tartışmasının da merkezindeydi. Onlar tartışırken ben gurultular çıkararak çayımı içiyordum.

Ben kedileri çok severim. Bu nedenle sevmeyenleri daha iyi anlamaya çalışıyorum. Geçenlerde Giovanni Scognamillo ile konuşurken "Sizi ne korkutur?" diye sordum. "Sadece kediler," dedi. Basit bir çekingenlikten değil, düpedüz korkudan söz ediyor üstad. Şöyle basit bir internet araştırması yapınca karşıma çıkan bilgiyi paylaşayım bu noktada. Kedilerden korkmaya "Ailurofobi" deniyor. Bu maddenin karşısındaki not şöyle: "Fobinin ortaya çıkış şekli, kişiden kişiye değişebiliyor. Bazı insanlarda özellikle çocukluk çağında yaşanan travmalar, yetiştirilme, genetik kodları aktif hale getirip büyütüyor. Freudyen yaklaşımda, özellikle ebeveynlerden biri veya ikisi ürkütücü ise çocuk ondan çok çektiyse, bu öfke ve korku bastırılıyor ve sembolik bir hayvana dönüştürülüyor. Bazı insanlar bunu özellikle kedilerde sembolleştirir. Bu tür vakalar iyi incelendiğinde kedi korkusu olarak dışa vuran korkunun aslında özellikle baba ile sorun yaşayanlarda ortaya çıktığı görülür."

Elbette böyle bir korkuyu hemen Freud'a dayandırmak ya da başka nedenler aramak gerekmiyor. Ben kedileri nasıl seviyorsam, birilerinin de sevmeme hatta korkma hakkı ve özgürlüğü vardır. Burada ince çizgi, kedi sevmeyenlerin de, sevenlerin hak ve özgürlüğü konusunda aynı cümleyi söylemelerinden geçiyor. Kendilerini canlılar piramitinin en üstüne yerleştirip tabana doğru sevgisizliklerini artıranlarla bu konuyu konuşmak neredeyse olanaksız.

Tarçın'ın beklenmedik ve hüzünlü vedasından sonra Cambaz girdi hayatımıza. Çok oyuncu, hareketli ve kelimenin tam anlamıyla cambazlık yapmayı seven bir kedi. Kediye has başına buyrukluğa, çocukluğun getirdiği hoyratlığı da ekleyince elde tutulamaz bir karışım çıkıyor ortaya. Her an bir oyun yaratabiliyor kendine. Bunu söylediğimiz dostlarımızın bazıları, bu aralar bize ev ziyareti yapmaya pek hevesli olmuyor. Gayet iyi anlıyorum bu tedirginliği.

"Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri" adlı öykümün eskiz defterindeki ilk yazımlarında, anlatıcının bir kedi olmasını düşünmüştüm. Hatta adı da farklı olacaktı öykünün; "Ben Marsel Bey". Aşkı Marsel isimli bir kedinin gözünden yazmak istemiştim. Geçen yıllarda, defalarca yeniden yazıldı öykü ve sonuçta başka bir rotaya girdi. "Kara Kedinin Gölgesi" ise benim için adıyla, içeriğiyle başka anlamlar taşıyan bir kitaptır. Kitaptaki "Öylesine Sessiz" öyküsü de, yine bir kedinin ruhundan düşmüştür satırlara. Öykülerimin kedilerle olan ilişkisinde en kalıcı isimlerden biri de Goncagül. "Bir de Baktım Yoksun"daki "Sarmaşık" öyküsünün merkez karakterlerinden Goncagül.

Ben bu satırları yazarken Cambaz, bir kurşun kalemi yuvarlıyor yerde. Kalemlerle oynamayı çok seviyor. Kedisiz bir hayat düşünemeyen ben, o kalemin yuvarlanma sesini dinleyerek yazmayı seviyorum. Kedi sevmeyenleri anlamaya özen göstererek, kedileri sevmeye devam edeceğim.

Peki siz kedileri sever misiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder